bugün
yenile
    1. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      14.06.2016 Herkes çılgınlar gibi dans ediyordu. Valse yapan çiftler, viskiler, stilettolar, çiçekler, piyano ve saksafona inat kravati kafasina denk getirmeye çalışanlar, fiestalar, soguk çaylar, kadife eldivenler, jazz müzik, ve sayamadığım onlars detay. Bunalmıştım. Slim sigaramdan bi' tane alıp portföyümü umarsızca kokteyl bankosunda bırakarak viskimle birlikte terasa yol aldım. Soğuk havadan iki, sigaramdan bir nefes... Kolonlardan "hold on!" diye bağıran tom waits'e inat beynimde yankılanan (bkz: sizde mi partiden sıkıldınız ahah) sesleri dinmiyordu. Viskimi iki buçuk yudumda beynime yollayıp (böyle durumlarda midemden önceki durağı beynim olur) gözlerimi açtım. İnsanlar çift çift... Gariplik var.. Papyonlarla papyonlar eşlesmiş, stilettolarla stilettolar. Ahh tanrıça içmeyecektin o kadar. Olacak iş mi simdi. Uzaktan yaklaşan birini görüyorum, diğer papyonlu beyi bırakıp bana doğru yol alıyor. -tanrıça? +evet. -teklifiniz hala geçerli mi? Hangi teklif diyecek oluyorum. Anımsamıyorum. -sanmıyorum. Dememle beynimde şimşekler çakıyor. Neyse o soğuk puslu terasın tek kaybedeni olarak kalıyorum. O güzel papyonlar o güzel fiestalara binip gidiyorlar. O stilettolar jettalara binip gidiyorlar. Tom'la biz baş başa kalıyoruz. "İjelim" diyorum. Drunk on the moon diyor. "Boşuna sevmedim seni" diyorum. Gülüyoruz...
      2sanat uğruna "fiski" kısmına ses çıkartmıyoruz. neyse zaten onun yerine didi kullanırız. bergamot kullanıyormusunuz ? - islamikdevrimci 14.06.2016 02:47:45 |#2641826
      1yeap giresun bergamotu. mayalıları severiz. - le truva grastaki nicksiz tanrica 14.06.2016 02:48:45 |#2642067
      0ya ne kadar tatlı olmuş telefonu ısırasım geldi 🌸 - florist 14.06.2016 02:53:26 |#2642622
      butun yorumlari goster (5)
    2. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (bkz: seks) seksten sonrasını okumadım.
      2o kelime bi kere bile geçmiyodu yalnız kardiş. - le truva grastaki nicksiz tanrica 14.06.2016 02:56:53 |#3320994
      0kardeş kusura bakma öyle okumuşum bir an :// - flying dutchman 14.06.2016 03:12:34 |#2644145
    3. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      saçma sapan yazılar okuyarak balkonda yatıyordu.önünden sinekvari bir hayvan geçti sonra.amınakodumun sinekleri dedi.belki biraz ilham gelir diye gökyüzüne çevirdi başını buluttan geçilmiyordu gece. aradığı yıldızlar da yoktu yerinde.gerçi ne yazardı ki? sevdiği de yoktu artık şehirde.
    4. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      deri ceketli adam birşeyler fısıldıyordu. aynı kelime. tık tık tık.. metronom gibiydi. metronom kelimesini ilk kez saçma sapan bir ilişkinin en dramatik yerinde duyup sözlük açmıştı kadın. sonra trajikomikliğine gülerken ciğerlerine bir sigara atfetmişti.. ne diyorduk? deri ceketli adam. anlamıştı kadın sonunda ne söylediğini. fakat adam çoktan kaybolmuştu gözden.. gözlerini açtı kadın. rüyaymış diye düşünürken karanlıkta uyuduğu kanepesinden hafifçe doğrulup sehpaya uzandı. yine bir son sigara klasiğiydi paketindeki, yaktı yine bir klasik slalomlar halinde tavana doğru yolladı dumanı dudaklarıyla. dudaklarının tek işlevi buydu uzun zamandır. bu fikir ona "asla bi' marla" olamam bu dudaklarla dedirtti. yavaşça doğrulup cama doğru yürüdü. o sırada az evvel rüyasındaki deri ceketli adamın sözleri şimşek gibi yankılandı beyninde "ben en güzel manzaraları bedenimle kirletirim madame.." anlamlandıramadı. son iki ayın en derin nefesini çekti sigarasından perdeyi aralarken... sokakta bir adam vardı. o da deri ceketliydi. deri ceketin şerefine yapabileceği tek şey, dumanı 7 sn fazla tutabilmekti kadının. yaptı da bunu... içinden hayranlık duydu adamın sakin adımlarına. korku yoktu besbelli. o adam kadar cesur olabilmeyi diledi. kalbine dokunmak istedi belki. yok yok bu fikir aciz bir fikirdi. ona sadece iki parmağının ucuyla camın ardından dokunarak sokakta gözden kaybolana dek eşlik etti, son sigarasının son nefesini üflerken...
    5. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "sonuna geldik son sigaranın, gördün mü slow?" slow cevap vermek yerine başını yere düşürüp gözlerini devirirken kuyruğunu titretmeyi tercih etti.. slow ismini sevdiği adam vermişti köpeğine. keza köpeği slow olmadan evvel onun değildi. kadın ona "olmadığın geceler uyuyamıyorum. bir nefes yetiyor kabuslarımı dağıtmaya" demişti. ama malta beklemezdi. malta kadının korkusunu anlamazdı. malta sadece ruhsuz bir toprak parçasıydı ve adamı ısrarla çağırırdı. sevmemekte haklıydı kadın. bence de. slow'un yanından ağır adımlarla geçerken usulca kendine sarıldı. yoo yalnızlıktan değil, kumaştaki bambu lifleri ona huzur verirdi hep. bu huzurun üzerine yeni bir paket lazımdı. kirlenmiş ayakkabılarına bakıp burun kıvırdı. hava soğuktu. evet işte tam da bu yüzden çoraplarını çıkarıp parmak arası terliklerini geçirdi ayağına. tık tık tık.. ritim tutarak indi merdivenlerden. metronom? komik değildi bu kez... ilerde bi' siluet gördü. korkmakla korkmamak arasında cebindeki çakıyı daha sıkı tuttu kadın. keşke slow'u alsaydı yanına. bu kadar kötü düşünmek ne kattı şimdi ona? güç? hayır.. ona kattığı tek şey 195 metrekare boş bir ev ve bir köpek, bolca kabustu. tam olarak buydu. "insanları zihninde asmaktan ne zaman vazgeçeceksin?" cümlesi yankılanırken bilinçaltının duvarlarında en sevdiği ses tellerinden, yalnız hissetmedi ilk kez. merhaba siluet...
    6. -4
      +
      -entiri.verilen_downvote
    7. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kaşının üzerindeki iz ne kadar aynıydı. 'iyi ki plastik cerrahi sevdasından vazgeçirmişim vaktinde' diye düşünsü kadın. bu koca huysuz adam yıllar evvel evin trabzanlarına çıkmış "boşuna dil dökme nazlı o ameliyata izin vermezsen atlarım burdan, sildircem ben o izi boşuna" diye çocuk gibi mızmızlanmıştı. peki nazlı yer mi? i ıh. "atlamazsan adam değilsin" demiş fıtı fıtı mutfağa dönmüştü. aynen parmak arası terliklerle.. sonra tiramisu yemişlerdi. ve elleri.. titrediğini karanlıkta bile seçebilirdi. ya sarhoştu ya da heyecanlı. ama ikisi birden gibiydi daha çok. bazı geceler olurdu öyle, yoo her zaman değil. gözlerine sıra gelmemişti, gelmesindi. hazır değildi kadın. sırf o gözlerde yeniden kaybolma buhranını yaşamamak için her zerresini inceleyebilirdi adamın. ama o her zamanki metaneti gösterir miydi? işte deli gibi korktuğu birşey daha bitirdiği sabrıydı adamın. pişmandı. çaresizdi. saatlerce özür dilese pişmanlığını anlatabilir miydi? belki anlatırdı. ama "sustuklarımı dinle, en güzel lisan sükunettir" diyen adamla karşı karşıyayken bu çok saçma geldi. uzunca süre karanlıkta adamın kirpiklerini saymaya çalışıp, yalnızca "terliklerimle geldim sana.." diyebildi.
    8. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      şuan dünyanın geri kalanının ne yaptığı umrunda değildi. açlık, savaşlar, afetler, insanlar... ahmet kaya da "şehirlere bombalar yağardı her gece, biz durmadan sevişirdik" cümlesini yazarken böyle mi hissediyordu acaba diye düşündü bi' an. neyse o da umrunda değildi zaten. nerde duysa güleceği tutardı keza. +iyi ki döndün. -geç oldu biraz. üzgünüm. +geç.. -ev kötü halde kusura bakma. +avizeler yerinde hala. seviyordun onları. -şey, evet. silmem gerekiyor sadece. +evet. dünyada olduğunu hissettiren tek şey midesine saplanan sancıydı. ne zaman bir ağrısı olsa adam hissederdi. bu fikir onu korkuttu. isminin hakkını vere vere nazlanma fikri ilk kez cazip gelmedi belki de. başını öne eğip damalı zeminle göz göze geldi. mutfaktan terasa kadar siyah karelere basarak kahvelerini dökmeden yürümeye çalışırlardı. lakin ceza kahveyi dökene değil digerine verilirdi. birbirleri için ne kadar dikkatli olunabilirse o kadar dikkatli olsunlar diye. açık yaralarla dolu ilişkilerindeki en doğru gidiş yolu olmasına rağmen bu bile ellerinde patlamıştı ya neyse.. +beyaz karede duruyorsun. -sanırım sen de aynı şeyi yapıyorsun. kadın bunu duyana kadar farketmedi beyaz kare üzerindeki terliklerini. utandı ıslanmış ayaklarından. +seni yargıladığım ne varsa kendim yaptım hep. -'hep' kısmı doğru. +özür dilemem neyi değiştirir? -istikrarını değiştirmeyecek. +haklısın... -istikrarlı oluşunu destekledim hep. bu bana zarar verdiğinde şikayet etmem ahlaklı bir yaklaşım olmaz, öyle değil mi? +öyle. -faydanı değil seni sevdim ben. +?? -siyah kare? aynı anda birer adım attılar iki beyazın ortasındaki siyah kareye, beyaz elbise ve siyah deri ceket... pembe olan tek şey yine terlikler ve onları yalnız bırakmak için kapıdan usul usul uzaklaşan şampuan kokusuydu.
    9. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      .. dün gecenin terli kollarından, yoğunluğundan, su ve güneş ışığıyla arınmış taptaze bir sabah... yarısı boş bir yatak... salon boş... banyo boş... mutfak bomboş... balkon?? -uyandın mı? +sen, sen ne zaman uyandın? nazlı'nın korkunca kelimeleri saçma sapan yerlerde ikilediğini ve soruya soruyla cevap verdiğini bilirdi adam. cevap vermek yerine elini saçlarına götürüp; "...zincirlerimizden ve çözemediğimiz diğer şeylerden bahsetmeyelim artık" dedi. öyle ya birlikte okudukları, üzerine saatlerce kritik ettikleri kitaptı bu. "korkma ben varım." neyse, konunun bir an evvel dağılması lazımdı. -örgü battaniyeni aradım sabah. +nereye baktın? -olabilecek heryere baktım galiba. +o hala yarım. -nasıl? ben malta'ya gitmeden önce bitmek üzereydi ama.. +o malta'ya gitmeden evveldi. -... +... -nazlı? nazlı... yine korkulan... oysaki dün gece sabaha kadar dua etmişti kendi yarattığı çiçekten tanrısına nazlı. bu geceye hapsolmak istiyorum diye sessizce ağlayıp, içine dökmüştü katrelerini. diğer türlü 'o' uyanırdı. nasıl bu kadar isterken bu kadar mahvedebiliyorlardı herşeyi? olacak şey miydi? neyse. yaklaşan ayak sesleri... sevdiği adamın çıplak ayaklarının yerle buluşmasındaki sevimli ses yaklaşıyordu. bir nevi terapiydi bu onun için.
    10. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir gece önceye ait ses dalgaları kafasının içinden çıkamıyordu bir türlü. harfler, heceler, kelimeler, cümleler, metronom... tık tık tık... o lanet metronomun tek bir yerde takılmasına 19 yaşından beri anlam veremezdi. ilk takıldığı yeri hatırladı yine, sonra son takıldığı yerin daha çekilebilir olduğuna, duvarlarının iç yüzünde kendi kendine mutabakat sağladı. her zamanki gibi. ne demişti deri ceketli adam "self self self" kafasındaki metronoma ne kadar da çok benziyordu değil mi? boşver nazlı açsın kalk hadi. örgü battaniyesini usulca kenara bırakıp, süzülür gibi ilerledi mutfağa doğru. damalı zeminde çıplak ayaklarının çıkardığı ses ne hoş ederdi şimdi onu, burada olsa. ama neydi? "malta beklemez"di. bunları düşünüp kaynayan suyu seyrederken telefon sesi böldü metronomu. +alo? -nazlım? +geç aradın iyi misin? -iyiyim ben, çok kalamam haber vermek için aradım seni. anneme iyi olduğumu söyler misin? +annen?? -annem. +.... konuşmanın gerisi aklında kalmadı nazlı'nın. metronom hızlandı. damalı zeminin karelerinin 6 kenarı vardı sayabildiği. -annem.. annem.. annem.. anne....... tanrı yeni bir oyun hazırlıyordu ikisi için. yeni kavuşmuş, iplerden kurtulmuşken gelen yeni bir yıkım mıydı? yeni bir bulantı? yeni dev gibi bulaşıklar? yeni kirlenmiş banyo? yepyeni ilaçlar? yeni bir terkedilmiş ev? sevdiği adamın annesi... az önce iyi olduğunu haber vermesini istediği kutsal kadın. o kadın öldüğünde, sevdiği adam göğsünde ağlarken hissetmişti en son içindeki bu parçalanma hissini. seneler evvel... siyahla beyazın buluşması kısa sürmesin diye adam siyah deri ceket giyerdi hep, kadın bembeyaz elbiseler. pembe terlikler ve o pembe şampuan kokusu.. hayır.. hayır..
    11. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      çekmeceleri yavaş yavaş karıştırırken son derece itinalı, bir anne kadar naifti. ama anne değildi. ama belki olurdu. bu çekmecedeki saçma sapan ilaçları çıkarıp mama koyardı o zaman yerine. babası işten gelmeden önce buradan alıp karnını doyururdu bebeğin. öyle ya babası gelince ağlamasın. ama şuan konu bu değildi. ilaçlar yoktu yerine. beyaz kutuda olması gerekiyordu ama yoktu işte. -nazlı? +...efendim? -ne zaman uyandın? ilaç mı arıyorsun? yaklaşıp usulca sarıldı. saçlarına sessiz bi öpücük kondurdu cümlesi biterken. +galiba. yani biraz başım ağrıyor. başı ağrıyor muydu? bilmiyordu ki. farketmemişti. çekmeceye onun ilaçlarını kontrol etmeye gelmiş, annelik hayallerine dalmıştı aptalca. ne anneliği? sevdiği adam böyle bir hastalığın avuçlarındayken, annelik fikrinin bencilce olduğuna ikna etti kendini ve başını damalı zemine dikti. göz göze gelmemeleri lazımdı şuan. şuan olmazdı. çünkü o anlar. bilir. -ne düşünüyorsun sen? +bu zemini yaparken bizim onu bu kadar seveceğimizi tahmin ettiler mi acaba.. - (nazlının en sevdiği yan gülüşüyle) bilmem ki... sen benimle konuşurken bu kadar seveceğini tahmin ettin mi sahi? +hayır.. evet. bilmiyorum ki. -biliyorum. +uykum geldi galiba benim.. böyle zamanlarda hep uykusu gelirdi. aslında gelmezdi ve ikisi de bilirdi bunu. sarılıp uyurmuş gibi yaparlardı. ikisi de uyumaz, ikisi de birbirinin uyumadığını bilirdi. ama hiç bozmadılar bu oyunu. çünkü susmanın eşsiz güzelliği... çünkü susarak anlaşabilmek... anlaşabilmek...
    12. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (#769641) "yine gittin... evet biliyorum geleceksin. evet biliyorum koşa koşa geleceksin. biliyorum hepsini biliyorum.. keşke bildiğimi bilsen... keşke sen... keşke.. keşke bana keşke demeyi yasaklamadan gitseydin. keşke ben uyanmadan gitseydin. tanrım onlar nasıl kirpikler..." usulca bıraktı nazlı kalemi. az önceki zihninde diyalog, pratikte monolog olan o şey -bana kalsa ismine münhasır bir serzeniş- birden tek kişilik dev bir pandomime dönüştü. tıpkı kahveyi dökmemek için basılan siyah damaların nizami dizilişindeki ciddiyetle yere bakarak, beyaz karelere basmadan mutfağa yürüdü. buzdolabının ışığıyla aydınlanan, iki gündür tarçın kokmayan mutfağa. isıtıcının düğmesine basarken boş fırına alaycı bir bakış atıp "baş başayız.." diyebildi. kendini bilmez sosyoloji terk bir filozofun dediğine göre alakasız yerlerde saklanan acılar şiddeti ikiye katlardı. daha neler. "gülelim mi sevgilim?" dedi camdan dışarıdaki dumanlı mı yoksa bulutlu mu olduğu belli olmayan havaya bakarken. ve zihninde kocaman bi gülümseme kondurdu adamın yunan tanrılarının esamesini okutmayacak yüzüne. bembeyaz çiçekler gibi. mission completed...